Hıltlar teorisi, birkaç dersimde arka arkaya gördükten sonra üzerine
araştırma yapmaya değer gördüğüm bir konu oldu. Ve böylelikle de bu konu
üzerinde incelemeler yapmaya başladım. Bu yazıda sizlere genel hatlarıyla
Hıltlar Teorisini anlatacağım.
Osmanlıda kullanılan İslam tıbbına göre beslenme ve sağlık arasında
önemli bir ilişki vardır. İnsan vücudunda dört hılt bulunduğuna inanılır. Bu
hıltların yanlış beslenmeyle insanları hasta ettiği, doğru beslenmeyle de
iyileştirdiği düşünülür. Bunlar; kan, balgam, kara safra (sevda) ve sarı
safradır. Bedeni dolaşan kan akıcı ve sıcak, beyinde bulunan balgam akıcı ve
soğuk, midede bulunan kara safra (sevda) kuru ve soğuk, karaciğerde saklanan sarı
safra ise kuru ve sıcaktır. Eskilerin inancına göre; ilkbahar kanı, yaz
safrayı, sonbahar sevdayı, kış da balgamı; eğer aylara göre bakacak olursak da
ocak tatlı balgamı, mayıs kara kanı, haziran sıcak kanı, temmuz sarı safrayı,
aralık tuzlu balgamı harekete geçirmiştir.
Başlarda rahiplerin elinde bulundurduğuna inanılan şifa dağıtma
gücü, ilerleyen zamanlarda felsefecilere ve onların içinden çıkan hekimlere de
geçmiştir. Tabii ki o dönemde sanıldığı üzere bu doğaüstü bir güç değildir.
Hekimlerin zamanla farklı ekoller oluşturmaları “Humoral Patoloji’yi” ortaya
çıkarır. Humaral Patoloji zamanla birçok bilimle etkileşime girmiştir.
Antik Yunan ve Roma tıp filozoflarınca geliştirilen, sağlığı dört
beden sıvısı ile ilişkilendiren bir tıp teorisi olan Humoral Patoloji, İslam
tıbbında ise “Ahlat-ı Erba” (dört hılt/sıvı) olarak adlandırılır. Dört hıltın
dengeli olması, kişinin “Hılt-ı Mahmut” seviyesinde ve sağlam bir bünyeye sahip
olduğu anlamına gelir.
Ahlat-ı Erba anlayışı eski Mısıra dayandırılmıştır. Hekimler bu
sıvıların vücuttan boşaltılmasıyla hastalıkların iyileşeceğini düşünmüşlerdir.
Günümüzde hala kullanılan hacamat, sülük gibi tedavi yöntemleri buradan
gelmektedir. Ancak ilk başta önemli olan vücudun hılt dengesinin bozulmaması
için yenilene içilene dikkat edilmesidir. Dışardan hıltların dengesini bozacak
maddelerin vücuda girmemesine dikkat edilir. Teorinin sahibi ve çizgilerini
netleştiren Bergamalı Galenos olarak kabul edilmiştir. Aynı zamanda Hipokrat ve
Memon da hıltlar üzerine çalışmalar yapmışlardır. Bu teoride önemli olan iki
şey, hıltların ve yiyeceklerin vücut üzerindeki etkisidir. Bizans beslenme takviminde;
yiyecek içecek miktarı, öğünlerin sıklığı gibi insanların rutin
yaşantılarındaki bütün etkinlikleri hıltlara göre ayarlanmıştır.
Yunan ve Roma uygarlıklarında şifa olarak şarap kullanılırken
Osmanlıda içki dinen haram olduğundan bunun yerini şerbetler almıştır. Şifa
amaçlı kullanılan en yaygın şerbet ise “sirkenci şerbeti” olarak bilinir.
İçerisinde bulunan sirke ve bal ile hastalıklar üzerindeki etkisi oldukça
fazladır. Hıltların tedavisinde genellikle tam tersi özelliklere sahip ilaçlar
tercih edilmiştir. Örneğin; kan sıcak-nemli bir hılttır, bu hıltı dengelemek
için kuru-soğuk bir ilaç seçilmelidir. Andrew Dolby, Bizansın Damak Tadı isimli
kitap serisinde “Yemesi hoş olan tüm besinler, yemesi nahoş olanlara göre daha
iyi sindirilir.” demiştir.
Hıltlar teorisinde baharatların yeri oldukça önemlidir. Baharatlar
sadece lezzet için değil aynı zamanda sağlık için de yemeklere katılmıştır.
Hekimler, hastaları önce yiyeceklerle tedavi etmeye çalışmış bunu yaparken de
baharatlara başvurmuşlardır. İlaçlar en son çare olarak görülmüştür.
Hıltlar teorisinde dikkat çeken bir diğer konu ise mizaç tahlili
sırasında da teorinin kullanılmasıdır. Mahrur – sıcak tabiatlı, mebrud – soğuk
tabiatlı, yabis – kuru tabiatlı ve mertub – yaş tabiatlı gibi…
Kaynakça:
Dündar Arıkan, A. (2020) Türk Mutfak Kültürü, Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi Yayınları
Orhun D. ve Akıllı K. (2019) Yedikleriniz Davranışlarınız Olur,
İstanbul: Velespit Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder