Evimde çokça sevilen ayran aşını çevremden dinlediklerim ve kendi
gözlemlerimle sizlere anlatmak istiyorum. Bu yazıda kaynak kitaplar değil
kişilerdir.
Ayran aşı olarak adlandırılan yemek aslında bir çorbadır. Ülkemizin
doğu kesimlerinde yöre halkının asırlara dayanan bu tüketimi günümüzde halen
devam etmektedir. Ata kültüründen kalan, tarifinin ve tadının değişmesine izin
verilmemiş şifalı yemeklerden biri olarak bugün de aynı şekilde yapılmaktadır.
Hastalık, misafirlik, kız isteme merasimlerinde ve düğünlerde gelen kişilere
içtiklerinde şifa olsun diye ikram edilmektedir. Yöre halkına en önemli
anlarında şahitlik eden bu çorba göçler aracılığıyla daha geniş bir coğrafyaya
yayılmıştır. İlerleyen zamanlarda yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte
insanlar hayvancılık ve kısmen çiftçilik ile yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Hayvancılıktan elde edilen sütün yoğurda dönüşmesinden ve dağlarda insan eli değmeden filizlenip
yeşeren ruhani bitkilerden yapılmıştır. Günümüzde insanlar bu çorbayı
zenginleştirmek için tarife nohut ve buğday ekleyerek daha
tok bir kıvama getirmişlerdir.
Deneyimleyen kişilere sorulduğunda tabağa daldırılan kaşığın,
tabağın dibini görüp yukarı çekilmesiyle yoğurt içinde saklanan otların
kaşıktan taşmak üzereyken kaşığın ağza alınması
sonrası verilen tat tarifi şu şekilde anlatılmaktadır: damağın dürtülmesine
sebep olan ekşi yoğurdun verdiği haz ile dişe dokunur kıvamda pişen
baklagillerin ve boğazı ferahlatan otların lezzet bütünlüğü sağladığı ve bu
karmaşık tadın yutkununca keyif verdiği söylenmektedir. Kim bilir daha nice
bölgelerde keşfedilmeyi bekleyen tatlar mevcuttur. Bu bilinenin çok küçük bir
kısmıdır.
Ayran aşı, eski toprakların hasbelkader keşfettiği yemeklerden
sadece bir tanesidir. Böyle manalı değer kazanan ve ayrı tutulan bir çorbanın
her anlamda iç ısıtan cinsten olduğunu söylemek mümkündür.
Önce kaşığı tutmakla başlayan mutluluk serüveni yerini ağızda birleşen
malzemelerin hazzına bırakmaktadır. Boğazı temizleyen otların ferahlatıcı
aroması, geçtiği her yere bir güzel “merhaba” demektedir. Tüketim alanından
kıvamına kadar yapılan yorumlara sizleri de dahil etmek
istedim.
Yalnızca lezzetli olduğu için tükettiğimiz birçok yemeğin aslında
derinlerde bir hikayesi vardır. Tarihsel serüveni boyunca farklı insanlara,
kültürlere şahitlik edip günümüze gelmişlerdir. Bu kültürel lezzetleri herhangi bir yerde değil
de kendi bölgelerinde pişiren insanların ellerinden tatmak gereklidir. Diz
çöküp oturacağımız yer sofrasından tutalım da o sofrada edilecek sohbetin tadına
varmak için gidip görülmelidir. Yenilen her yemeğin tadını ortak duygular
belirlemektedir.
“Ağız tadıyla yemek yiyelim.” cümlesinde anlatıldığı gibi ağız
tadıyla yaşamalı ve ikram edilen her yemeği tarladan önümüze gelene kadar
uğruna harcanan emeğin farkında olarak tüketmeliyiz.
Beraber bu lezzet hazzına ulaşmak dileğiyle. Daha nice şifasını gizleyen kültürlerin güzel yemeklerini hep beraber keşfetmeye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder